Delhi Türk sultanlarından. Tuğluk hânedanlığının üçüncü hükümdarı. Bu hânedanlığın kurucusu ve ilk hükümdarı olan Gıyâseddîn Tuğluk’un kardeşi Melik Receb’in oğludur. Asıl adı Kemâleddîn’dir. 1309 (H.709)’da doğdu. 1351 (H.752) senesinde hükümdar oldu. 1388 (H.790)’da seksen yaşında vefât etti.
Firûz Şah’ın annesi Naila Hanım’dır, babası Melik Receb, Sultan Gıyâseddîn Tuğluk’un kardeşi ve kumandanı idi. Oğlu Firûz’u iyi bir tahsil ve terbiye ile yetiştirdi. Bilgisi, güzel ahlâkı ve liyâkati ile devlet kademesinde hızla yükseldi. Bilhassa amcasının oğlu Şehzade Muhammed Tuğluk’la iyi anlaşıyordu. Gıyâseddîn Tuğluk vefât edince, Muhammed Tuğluk sultan oldu.
Halkın Sevgi ve Saygısını Kazandı
Cömertliği, iyilikleri ve son zamanlarında zulmü ile meşhur olan Muhammed Tuğluk, amcası oğlu Firûz’u en yakın adamları arasında tuttu, Onu dâima yanında bulundurdu. Bu esnada Firûz Şah devlet idaresini çok iyi bir şekilde öğrendi. Devlet erkânını ve halkın sevgi ve saygısını kazandı.
Sultan Muhammed Tuğluk, 1351 (H.752) yılında çıktığı seferde Thattha civarında iken aniden vefât etti. Hiç erkek çocuğu olmayan sultânın vefâtı, kargaşalığa sebeb oldu. Çeşitli yerlerde isyanlar baş gösterdi. Orduya yardımcı kuvvet olarak katılan Moğol askerleri yağmaya başladılar. Ordunun düşman topraklarında bulunması da durumu iyice nâzikleştirdi. Bu şartlar altında ordudaki âlimler, sözü dinlenir kumandanlar, sultânın yakınları, Firûz Şah’a sultan olmasını teklif ettiler.
Firûz Şah, önce kabul etmedi. Israrlar üzerine sultan oldu. Hemen idareyi dirayetli ellerine aldı. O sırada seferde bulunan orduyu derhâl nizâma sokarak, sükûnu temin etti ve orduyu Delhi’ye dönmek üzere yola çıkardı. Delhi’de saltanat için çıkan karışıklıkları bastırdı. Oraya yerleşti. Zafer Han’ın davetiyle Bengal üzerine yürüdü.
1353-54 (H.755-756) senesinde yaptığı bu seferde Bengal hâkimi İlyas Hacı Şemseddîn, önce mukavemet gösterdiyse de neticede İkdala kalesine kapanmak zorunda kaldı. Firûz Şah, bâzı düşünceleri sebebiyle, Bengal’i Delhi sultanlığına ilhak etmekten vazgeçip geri döndü. Beş sene sonra, Şarkî Bengal’in ilk müstakil hükümdarı Fahreddîn’in damadı Zafer Han’ın himaye talebi üzerine bir sefer daha yaptı. Bu sırada Bengal hâkimi İlyas Hacı Şemseddîn ölmüş, yerine oğlu İskender geçmişti.
Önce Firûz Şah’ı savaştan vazgeçirmek isteyen İskender, bu işte muvaffak olamayınca ordusuyla İkdala kalesine sığındı. Firûz Şah, uzun ve zahmetli bir muhasara yaptıysa da sonunda İskender’in teklifi üzerine bir andlaşma yapıldı. Dönüşte Hindûlardan Orissa’yı aldı. Delhi’ye gelirken ordusu çok sıkıntı çekti. 1360 (H.761) senesinde Delhi’ye döndü.
Firûz Şah, bu ikinci Bengal seferinden döndükten on bir sene sonra, Thattha üzerine 1371-72 (H.772-773)’te devrinin en mühim ve son seferini yaptı. Uzun ve pek çok güçlükleri atlatarak gerçekleştirdiği bu sefer netîcesinde, Sind hükümdarı Cam Babirçiya’yı esir aldı. Firûz Şah, bundan sonra artık sefere çıkmayıp devletin iç işleri ile uğraşmaya karar verdi. Saltanatının sonuna kadar geçen on sekiz sene zarfında, halkının huzur ve refahı için fevkalâde tedbirler aldı.
Her İşini İslam Âlimlerine Sorarak Yapardı
Bu dönem bir bakıma Delhi-Türk Sultanlığı için bir dinlenme ve bayındırlık işlerinin büyük ölçüde gerçekleştirildiği bir devir oldu. Firûz Şah’ın başardığı güzel işler, o devrin Avrupası için hatıra bile gelemiyecek işlerden idi. Onun kıymetli hizmetleri, kendinden sonraki asırlarda da şükranla yâd edilmesine sebeb oldu.
Firûz Şah, her şeyden önce Ehl-i sünnet îtikâdında ve İslâmiyet’in hükümlerini sadâkatla uygulayan bir sultan idi. Her işini İslâm âlimlerine sorarak yapardı. Yaptığı her işin İslâmiyet’e uygun olması için azamî gayret sarf ederdi. Vergileri koymada veya kaldırmada Müslüman hükümdarlar arasında emsaline nâdir rastlanacak derecede dînin hükümlerine riâyet ederdi. İslâmiyet’in yayılması hususunda da çok gayret gösterirdi. Putperest Hindûları Müslüman olmaları için teşvik edici tedbirler aldı. îmân eden kâfirlerden cizyeyi kaldırdı. Mısır’daki Abbâsî halîfesine bağlılığını bildirdi.
Âlimlere Çok Büyük Muhabbet ve Sevgisi Vardı
Firûz Şah, bütün dînî müesseselere, câmilere, tekkelere, medreselere, evliya türbelerine ve vakıf kuruluşlarına çok saygı gösterip bunlar için büyük harcamalar yaptı. Yaşı ilerledikçe İslâmiyet’in hükümlerine riâyet hususunda hassasiyeti iyice arttı. İpek elbiseleri, zînetleri, sarayda altın ve gümüş eşya kullanılmasını yasakladı. Sarayının duvarlarında ve bayraklar üzerinde önceden yapılmış olan canlı resimlerini ve heykelleri kaldırdı. Evliyaya, insanları irşâd eden rehber âlimlere ayrı bir muhabbeti ve sevgisi vardı. Şeyh Ferîdüddîn Genc-i Şeker’in torunu Alâeddîn’in sohbetinde bulunarak ondan feyz aldı.
Hocası Celâleddîn-i Hindî’yi hiç yanından ayırmadı. Dostlarına karşı samîmî, düşmanlarına âli-cenap, tebeasına merhametli ve şefkatli oldu. İşkence ve hafiyeliği kaldırdı. İslâmiyet’in geniş ahlâk esaslarına riâyet ederek ideâl bir İslâm hükümdarı vasfını kazandı.
İlim ve sanata büyük alâka gösterdi. Âlimleri, hafızları, tasavvuf ehli zevatı himaye edip, onlardan çok istifâde etti. 1407 (H.810) senesinde Devletâbâd yakınlarında bir rasadhâne kurdurarak müdürlüğüne Hakîm Hâşim Geylânî’yi tâyin etti. Delâil-i Firûz adlı bir astronomi kitabı telif ettirdi. Târih incelemelerini ve târihçileri de bilhassa himaye ederek bir çok İslâm hükümdarı gibi, o da bu hususlarda çok istifâde etti. Bu sebeple onun devrini anlatan oldukça çok târihî vesîka ve eser vardır. Bizzat kendisi, botanik, geometri ve mantık derslerini dinlemekten zevk alırdı.
Hayır Müesseseleri Kurdu
Adâlet sistemini, halkın menfaatine dönük ve kolay işler bir tarza sokan Firûz Şah, pek çok hayır müessesesi kurarak; “tâmir-i bilâd terfihi ibâd” yâni beldeleri îmâr, insanları ruh, düşünce ve yaşayış yönünden refaha kavuşturmak şeklinde tarif ettiği İslâm medeniyetini gerçekleştirdi. Halka hizmet eden pek çok hastahânelerin yanında fakir kızların çeyizlerini temin ve evlendirilmeleri için husûsî bir müessese kurdu. Diğer taraftan, cemiyet hayâtında en önemli mes’elelerden olan işsizliği önlemek için tedbirler aldı. Devlet idaresinde esaslı bir ıslahat yaparak mâlî ve iktisadî sahalarda çok büyük gelişmeler sağladı. Müslüman ve gayr-i müslim tebeayı refah ve saâdete kavuşturmak için uğraştı.
Firûz Şah’ın en başta gelen prensibi, devlet idâresinin halkın ihtiyâcını karşılayacak bir gayeye hizmet eder şekilde yürümesi idi. Halkın refahını, beytülmâlın, hazînenin zenginleşmesine tercih ediyordu. Bilhassa vergi hususunda İslâm hukukuna sâdık kalmayı çok iyi başardı. Halktan alınan vergiler fıkıh âlimlerine sorularak ve onlardan alınan fetva üzerine uygulanmıştı.
Halkın Yüzünü Güldürdü
Firûz Şah’dan önceki dönemlerde ağır vergiler sebebiyle felce uğramış olan zirâat ve ticâret işleri de yeniden ele alındı. Yapılan idârî ve mâlî değişiklik netîcesinde zirâat ve ticâret işleri de fevkalâde düzeldi. Bolluk ve ucuzluk halkın yüzünü güldürdü. Emniyet ve âsâyiş yaygınlaşıp, devlet varidatı da günden güne arttı. Para ıslahatı ve iktisâdi hayat üzerinde gâyet müsbet neticelere sebep oldu. Devlet hazînesinden maaş alarak geçinen memur ve askerin maaşları bol bol arttı.
Hizmet yaşını aşmış olan halkın da ölünceye kadar maaş almaları sağlandı. Devletin zenginleşmesi ve gelirinin artması, îmâr faaliyetlerini de hızlandırdı. Yeni kasabalar ve şehirler kuruldu. İşsizlik büyük ölçüde azaldı. Nehir mecralarını tanzim ve ıslah ettiren Firûz Şah, kanallar açtırdı. Birkaç yüz kilometre uzunluğunda dört büyük sulama şebekesi yapıldı. Sulanan topraklardan elde edilen zirâî hâsılat fevkalâde arttı.
Köşkler, ribatlar, hankâhlar, bendler (barajlar), köprüler yaptırıp, bağlar ve bahçeler kurduran Firûz Şah, eski eserleri de tamir ettirdi. Otuz sekiz senelik saltanatı boyunca bayındırlık hizmetlerinde, görülmemiş bir başarı sağladı. Büyüklü-küçüklü iki yüz şehir kurdurdu. Tamir ettirdikleri hâricinde; elli baraj, kırk câmi, otuz medrese, yirmi hankâh (fakirler için aş evi), yüz köşk, kervansaray ve han, beş dârüşşifâ, hastahâne, yüz türbe, on hamam, yüz elli kuyu, havuz ve su deposu, yüz elli köprü inşâ ettirdi.
Firûz Şah’ın başardığı önemli işlerden biri de toprak düzenlemesi ve askerî ıktâların dağıtımı idi. Hepsini şer’î hükümler dâiresinde tanzim ettirdi. Şehirlerde vazifeli bulunan ıktâ sahiplerine, ayrıca aylık da bağlanmak suretiyle refahları arttırıldı. Bâzı savaşlara iştirak edemeyen ıktâ sahipleri, çoluk-çocugu perişan olmasın düşüncesiyle cezalandırılmadı. Iktâ sahibi ölünce, bu ıktâ ailesinden birine bırakılmıyordu. Yine ıktâ sahiplerinin, köylülerden fazla vergi almasını önlemek için sıkı cezaî müeyyideler kondu.
Firûz Şah, bir ömür boyu önemli hizmetleri gerçekleştirdikten sonra, yaşının ilerlemesi ve sıhhatinin bozulması sebebiyle, vefâtından önce torunu Gıyâseddîn Tuğluk’u tahta geçirdi. Böylece son vazifesini de yaptı. Bundan kısa bir müddet sonra da vefât etti. Mezarı Delhi yakınlarında Havz-ı Has’dadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder