Mısır ve Suriye de kurulan Türk-İslâm devletlerinden. Tûlûnlular, İslâm Halîfeliği toprakları içinde kurulan müstakil ilk Türk siyâsî teşekkülüdür. Kurucusu Ahmed bin Tûlûn’dur. Babası, Mâverâünnehr vâlilerinin Abbâsî halîfelerine gönderdiği hediyeler arasında bulunan bir Türktür. Kısa zamanda mühim bir mevkiye geçti.
835 senesinde doğan Ahmed bin Tûlûn, çok iyi bir askerî eğitim ve dînî terbiye gördü. İlim tahsili yapıp, din ilimlerinde iyi yetişti. Samarra’da politik işleri bırakarak hudut boylarında cihâdı seçti. Sugur ve Şam emirliği görevini üstlenip, zamânın en önemli ilim ve cihâd merkezlerinden birisi olan Tarsus’a gitti. Üvey babası Bayık Bey, Mısır vâliliğine tâyin edilince Ahmed bin Tûlûn’u nâib olarak Kâhire’ye gönderdi (868).
Ahmed bin Tûlûn’un, Fustat’a varmasıyla Müslüman Mısır târihinde yeni bir devir başladı. Üvey babasının bir sene sonra.öldürülmesi üzerine Mısır vâliliğine kayınbabası Yarcûh Türkî tâyin edildi. Böylece İbn-i Tûlûn, Mısır’ın idâresini tamamen ele geçirdi. Bâzı engellerle karşılaşmasına rağmen nüfuz ve otoritesini gün geçtikçe arttırdı. Önce askerî kumanda ile mâliyeyi ele aldı ve kendisine muhalefet eden maharetli mâliyeci İbn-i Müdebbir’i, dört sene süren bir mücâdeleden sonra, Mısır’dan uzaklaştırdı. Bundan sonra halîfeye belli bir vergi vererek Mısır bütçesine tamâmen hâkim oldu ve kuvvetli bir ordu kurdu.
874 senesinde isyan eden Berkâ halkı üzerinde kölesi Lü’lü’ü göndererek ayaklanmayı bastırdı. Bir sene sonra halîfe Muvaffak ile arasında anlaşmazlık çıkınca, halîfe onu azletmek istedi ve Mûsâ bin Boğa kumandasında bir ordu gönderdi. Fakat bu ordu Rakka’dan öteye gitmeye cesaret edemedi. Bu sırada kayınbabası Yarcûh Türkî vefât etti. Suriye taraflarında ona halef olan oğlu, buraları eniştesi İbn-i Tûlûn’un idaresine vermeye rızâ gösterdi. 878 senesinde Suriye bölgesini kolayca hâkimiyeti altına almasına rağmen, Mısır’da vekil bıraktığı oğlu Abbâs baş kaldırdı. Mısır’a dönerek, ayaklanmayı bastırdı. Halîfe, Irak’taki zenci esirler ile uğraşırken, istiklâlini ilân etti ve adına para bastırdı.
Ahmed bin Tûlûn, hâkimiyetini sağlayıp, müstakil bir devlet kurmayı başardıktan sonra, ortaya çıkan iç ayaklanmaları bastırdı. Bu ayaklanmalardan birini de vâlisi Lü’lü başlatmıştı. Lü’lü, Bağdat’da bulunan Abbasî halîfesiyle haberleşerek 882 senesinde ayaklandı. İbn-i Tûlûn, Lü’lü’nün üzerine kuvvet göndererek ayaklanmayı bastırdı. Mekke’de de Ahmed bin Tûlûn’a bağlı kuvvetler gâlib geldi. Hutbe, Ahmed bin Tûlûn adına okunur oldu. Bir müddet sonra halîfe ile barışarak bağımsızlığını tasdik ettirdi.
İbn-i Tûlûn, 883 senesinde Adana ve Tarsus taraflarındaki bir ayaklanmayı bastırmak için çıktığı sefer sırasında rahatsızlanıp Mısır’a döndü ve bir süre sonra elli yaşında vefât etti. Yerine oğlu Humaraveyh geçti.
Humaraveyh’in başa geçmesine îtirâz eden ağabeyi Abbâs bir süre sonra öldürüldü. Hükümdar değişikliği Abbâsîler ile Tûlûnîler arasında yapılan barış görüşmelerinin sona ermesine sebeb oldu. Bu sırada daha önce Mısır ve Suriye vâlisi tâyin edilen İshak bin Kundacık, diyâr-ı Mudar vâlisi Muhammed el-Afşin ile birleşerek, Humaraveyh’in tecrübesizliğinden faydalanmak istedi. Ayrıca, halîfeden de yardım taleb etti. Halîfe Muvaffak bu isteği kabul ederek, Dımaşk üzerine yürümesini emretti. Harekete geçen bu müttefik kuvvet, Haleb, Hıms ve Antakya’ya hâkim oldu. Humaraveyh, Suriye’deki durumu öğrenince, bölgeye derhal ordu gönderdi. Bu ordu Şam’a hâkim oldu ve kışın yaklaşmasıyla tam bir netîce alamadı.
Diğer taraftan Halîfe, oğlu Ahmed’i müttefik iki kumandanla birleşmesi için Suriye’ye gönderdi. Mısır ordusu bu müttefik kuvvetler karşısında başarılı olamayarak Remle’ye çekildi. Halîfe’nin oğlu, 885’de Dımaşk’a girdi. Bu hâdiseler Humaraveyh’in harekete geçmesini gerekli kıldı ve Remle’de beklemeye başladı. Bu sırada İshak ve Muhammed bir anlaşmazlık sebebiyle Ahmed’den ayrıldılar. Bu durumda ordusu oldukça zayıflayan Ahmed ile Humaraveyh, Dımaşk-Remle arasında Tavvâhin’de karşılaştılar.
Humaraveyh, gençliği ve tecrübesizliği yüzünden savaşın başında muharebe meydanını terk etti. Abbâsî ordusu bu durumda Mısır ordugâhını yağmalamaya başladı. Humaraveyh’in çekildiğini bilmeyen kumandanlardan Sa’d el-Aysar, pusuda bulunan birlikleriyle, Ahmed’in kuvvetlerine hücum etti. Ahmed, ağır kayıplar vererek muharebe meydanını terk etti. Görünüşte gâlib gelen Humaraveyh, Suriye ve Sugur şehirleri ile Musul’a hâkim oldu. Halîfe bu yenilgi ile Mısır’a hâkim olamayacağını anladı ve iki taraf arasında barış imzalandı (886).
Diğer taraftan İshak bin Kundacık ile Muhammed el-Afşin arasında anlaşmazlık çıkmış, bu iki kumandan birbirlerinin topraklarına göz dikmişlerdi. Muhammed el-Afşin Humaraveyh’le birleşti. Fakat bu ittifak bir sene sürdü. İshak, Humaraveyh’le anlaşmanın kendisi için faydalı olacağını anlayarak, bunu gerçekleştirdi. Buna karşılık Muhammed el-Afşin, Dımaşk üzerine sefer düzenledi.
Muhammed Afşin, Mısır ordusu ile Seniyet-ül-Ukab mevkiinde karşılaştı (888), fakat mağlûb oldu ve muharebe meydanından kaçtı. Humaraveyh arkasından İshak’ı takib için gönderdi. Güç duruma düşen Afşin, nihayet halîfe Muvaffak’a sığındı. Humaraveyh, saltanatı muddetince müsrifçe harcamalarda bulundu. Böylece devletin mâlî durumu sarsıldı. Suriye’ye yaptığı bir sefer sırasında köleleri tarafından otuz iki yaşında iken öldürüldü (896). Humaraveyh’in genç yaşta öldürülmesi, Tûlûnîler Devleti ve Mısır için büyük bir talihsizlik oldu.
Humaraveyh’in yerine sağlığında veliahd îlân ettiği henüz ondört yaşında tecrübesiz bir genç olan oğlu Ebü’l-Asâkir Ceyş geçti. Maiyetindeki kötü niyetli kimselerin teşvikiyle tecrübeli emir ve kumandanlara karşı harekete geçerek hükümdarlığının ve hayâtının kısa olmasına sebep oldu. Netîcede ayaklanan kumandanlar, onu tahttan indirerek öldürdüler (896).
Ebü’l-Asâkir Ceyş’in yerine yine tecrübesiz ve çocuk olan kardeşi Hârûn geçirildi. Akıllı ve kurnaz bir kişi olan Ebû Câfer bin Ebbâ ona vâsi tâyin edildi. Devletin yönetimini eline alan Ebû Cafer, Mısır’ı fiilî olarak idâre etmeye başladı. Bu durumdan yararlanan Abbâsî halîfesi git gide Mısır’a müdâhale ediyordu. 899 senesinde halîfe Mu’tedid ile yeni bir anlaşma yapıldı. Bu anlaşmaya göre Tûlûnîlerin yönetimindeki bölgelerin sayısı azaltıldı ve Abbâsîlere verdikleri vergi dört yüz elli bin dinara çıkarıldı.
Bu sırada Karmatîlerin Suriye’deki isyanları, hem Tûlûnîler hem de Abbâsîler için tehlikeli olmaya başladı. Halîfe, Suriye’ye Muhammed bin Süleymân kumandasında bir ordu gönderdi. Abbâsî ordusu Karmatîleri müthiş bir bozguna uğrattı (903). Bu seferden sonra Muhammed bin Süleymân ordu baş kumandanlığına tâyin edilerek Mısır meselesini neticelendirmekle vazifelendirildi.
Muhammed bin Süleymân karadan ve denizden Mısır’a hücum etti. Bu sırada Tûlûnî hükümdarı Hârûn; sebebi anlaşılamıyan bir şekilde öldürüldü (904). Yerine geçen amcası Şeyban, müdâfaa için Tûlûnî kuvvetlerini bir düzene sokmaya çalıştı ise de, başarılı olamadı. Muhammed bin Süleymân Fustat önlerine gelince, Şeyban, aile fertleriyle Muhammed bin Süleymân’a sığındı. 12 Ocak 905’de Fustat’a giren Muhammed bin Süleymân, Tûlûnî ailesinin geri kalan fertlerini zincire vurarak Bağdat’a gönderdi. Böylece Tûlûnoğulları hânedânı sona erdi.
Mısır Altın Çağını Yaşadı
Tûlûnîler zamânında, iktisadî ve ticarî bakımdan gelişip, halkın üstündeki ağır mâlî yükümlülükler kaldırılarak refah seviyesi yükselen Mısır, altın çağını yaşadı, îmâr faaliyetlerinde bulunulup, büyük eserler yapıldı. Ahmed bin Tûlûn, Kahire yakınlarında Fustat şehrini yeniden inşâ ettirip, burayı başşehir yaptı. Tûlûnîlerden kalma Tûlûnî Ahmed Câmii dokuzuncu asırda yapılmasına, çeşitli istilâ ve zamânın tahribatına rağmen hâlâ ibâdete açıktır. Tûlûnî Ahmed Câmii yanında vakıf olarak hastahâne, eczahâne ve iki de hamam vardı.
Yeni inşâ edilen Fustat’ta askerî bir bölge olan el-Katai’de, hükümdarın sarayı etrafında kumandanların konakları, iktisâdî, ticârî ve sosyal hayâtın vazgeçilmez müesseseleri olan pek çok câmi, çarşı, han, hamam, değirmen ve fırın vardı. El-Katai’de askerî iskân, milliyetlere göreydi. Her kavmin mahallesi ayrıydı. Ordu, Türk ve Sudanlılardan meydana geliyordu ve kışlalar kumandan konaklarının etrafında bulunuyordu. Suriye, Mısır’dan ancak deniz yoluyla elde tutulabilirdi. Bu yüzden güçlü bir donanma inşâ edildi.
Tûlûnoğulları devrinde Mısır; başta edebiyat, târih, dînî ve felsefî ilimler olmak üzere muhtelif ilim sahalarında büyük gelişme gösterdi. İlme ve âlimlere önem veren emirlerin evleri birer ilim merkezi halindeydi. Tûlûnoğulları, halka karşı çok cömert davrandıklarından şâir ve edîbler, onların ihsanlarına nail olmak için etraflarına toplanmışlardı. Bu devirde şiirin yanısıra, dil çalışmalarına da önem verildi. Arab dili ve edebiyatı üzerinde çalışanlardan el-Velid bin Muhammed et-Temîmî ve Ahmed bin Câfer ed-Dîneverî çok meşhurdur. Dînî ilimlerde tefsir, hadîs, fıkıh ve kırâat başta geliyordu. Kâdı Bekkâr bin Kuteybe, Debî bin Süleyman el-Murâdî ve Ebû Câfer Tahâvî bölgede yaşayan âlimlerin ileri gelenlerinden idi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder